12 Mart 2012 Pazartesi

Pazarlama ve Ar-ge


Pazarlama, doğru pazarlama stratejileri geliştirme ve etkin pazarlama bütçeleri ortaya koymayı başarmak, işinizi yürütmek / büyütmek için karşınıza çıkan en zor problemlerden biri gibi gözükmekte. Özellikle bugün, satış sonrası hizmet stratejileri, sosyal medyayı etkin kullanma, tükeciti ile duygusal bağ kurma vb pekçok unsura dikkat ederek çılgın rakamlar da harcamamayı başararak pazarlama yapabilmek imkansız gibi durmakta. Dolayısı ile danışmanlık firmaları, mentorlar, reklam ve iletişim ajansları ve hatta fikrini sorduğunuz eş-dostlarınız arasında dahi işinizi başarıya taşıyabilmeniz için en önemli unsurun pazarlama olduğunu söyleyecek olanlar çoğunluktadır.

Gerçekten etkin bir pazarlama stratejisinin size sağlayacağı avantajlar büyük olacaktır. Ancak başarılı bir pazarlama başarıya ulaşmanız için yeterli midir?
Bu sorunun yanıtını vermeden önce bir noktayı aydınlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Günümüzün popüler ve önemli konularından biri olan girişimcilik maalesef her zaman doğru anlaşılmamakta. Duygu Eren’in “Cahil Cesareti mi? Girişimci mi?” adlı makalesinde belirttiği gibi girişimci herşeyden önce “vizyoner” olan kişidir.

"Önce etrafıma baktım ve rüyalarımdaki otomobili bulamayınca kendim yapmaya karar verdim". Bu Ferdinand Porsche'nin kendi girişimcilik hikâyesinin başlangıcıdır. Vizyon sahibi olmak, değişik açılardan bakmak ve farklı şekillerde yaratıcı olmaktan geçer. Girişimci odaklandığı iş fikriyle ilgili her şeyi bilmek ve o fikre yenilikler katarak hayata geçirmek arzusunda olmalıdır. Vizyonerlik, inovasyonla doğrudan bağlantılıdır. Yeni fikirler farklılıklar katılarak sunulur, böylece sürekli değişen piyasa koşullarında rekabet üstünlüğü sağlanmış olur. Girişimcinin mutlaka bir vizyonu olmalıdır, bu vizyonu hiçbir zaman illüzyona dönüşmemelidir.

Her start-up bir girişimcilik projesi değildir. İşte bu noktada bir start-up yerine bir girişim yaratabilmek için pazarlama değil “Ar-ge” büyük önem taşır. Bunu en iyi açıklayan örneklerden birisi “What the Dog Saw” kitabının yazarı Malcolm Gladwell tarafından kaleme alınmıştır.

“Son otuz yıl içerisinde ardarda mutfak aletleri icat eden Ron Popeil (Popeil Otomatik Makarna ve Sosis Makinesi de dahil olmak üzere) en büyük başarılarından birini, evinin mutfağında deneme-yanılma yöntemiyle geliştirdiği piliç çevirme makinesi sayesinde elde etti. Ron doğru cihazı ortaya çıkarana kadar en az iki düzine patent başvurusu yaptı. Cihaz sınıfının en güçlü motoru ile donatılmıştı. Yapışmaz seramikle kaplanmış, kolayca temizlenebilen bir damlatma tepsisi vardı ve fırın bir metre kadar bir yükseklikten betony a da taş bir zemine arka arkaya on kez düştüğünde bile çalışıyordu.
Ron yirmisekiz dakika otuz saniyelik bir tanıtıcı reklam filmi çekti. Film stüdyodaki seyircilerin karşısında canlı olarak çekildi ve ilk kez 8 Ağustos 1998’de yayımlandı. O kadar çok sipariş aldı ki toplam satışları üç yıl içinde bir milyar doları geçti. Ron Popeil tek bir focus grubu bile kullanmadı. Hiç pazar araştırmacısı, halkla ilişkiler danışmanı, reklam ajansı ya da iş danışmanı olmadı. Bütün uzmanların modern ekonomide yapılamayacağını söyledikleri şeyi yaptı. Mutfağında yeni birşey hayal etti, sokağa çıktı ve onu kendi pazarladı.”

Girişimcilerin en çok dikkat etmesi gereken konu pazar ihtiyacını doğru tesbit etmek, ürünü geliştirirken farklılık yaratmak (gerekirse bütçesinin büyük kısmını bu nedenle ar-ge çalışmalarına ayırmak) ve nihayetinde tüketicinin spesifik bir ihtiyacına etkin bir çözüm sağlayan özel bir ürün ortaya koymak. Bu standardı yakalamayı başaran bir girişimcinin, alması gereken yolun dörtte üçünü aşmış olarak pazara giriş yapacağını söylemek mümkündür. Unutmayın doğru ürün kendi kendini pazarlar.

Girişimcilik Danışmanı ve Strateji Planlama Uzmanı
Pelin Aslan
Yazarla irtibat için: pelin@dpdanismanlik.com

6 Mart 2012 Salı

Başarılı bir Proje Yönetimi için ipuçları


Hayata geçirmek istediğiniz projeyi başarılı bir şekilde tamamlamak için öncelikle başarmak istediğiniz şeyi iyi anlamanız ve projenin sınırlarını çizmeniz gerekir.  İşe mutlaka projeyi neden yapmak istediğinizi anlatarak başlayın, sonra ne olduğunu tanımlayın. Projenizin ne olduğunu sadece düşünmeyin, mutlaka yazın. Yazmak projenizin mantık çerçevelerinde olduğunu kontrol etmenizi sağlar. Projenizi tanımlamak ve sınırlarını çizmek için aşağıdaki sekiz soruya yanıt vermeniz gerekir.

  1.         Projeyi neden yapmak istiyorsunuz? (Yeni bir pazara girmek, kar marjınızı artırmak, innovasyon vb.)
  2.     Projenin sonunda şimdi sahip olamadığınız neye sahip olacaksınız? (Daha büyük bir müşteri portföyü,  yenilenmiş ve daha etkin bir iş modeli vb.)
  3.          Başka herhangi bir şey teslim edecek misiniz (etmeli misiniz)? (Dağıtım kanalınızı güçlendirmek, satış sonrası hizmet geliştirmek vb.)
  4.         Herhengi birşey açıkça proje dışında bırakıldı mı? (Üretim departmanında herhangi bir değişiklik, ürün ambalajlarının yenilenmesi vb.)
  5.         Projenizde boşluklar, diğer projelerle çakışan yerler – ya da sınırlarında değişiklikler var mı? (Bayilere verilmesi gereken eğitim programları, online satışın yenilenmesi vb.)
  6.     Varsayımlarınız eğer varsa neler? (Önceki Pazar araştırması sonuçlarının yeterliliği, teknik altyapının yeterliliği, eleman kadrosunun yeterliliği vb.)
  7.     Farkında olduğunuz ve üstesinden gelmeniz gereken önemli sorunlar var mı? (Tarih sıkışıklığı, yeni bir tanıtım ihtiyacı vb.)
  8.     Müşteri veya durum projeyi yapmanıza özel bir koşul getiriyor mu? (Alınması gereken sertifikalar, şirketi doğru bir coğrafyaya konumlamak vb.)

Bu ilk adımı tamamladıktan sonra, proje planınızı oluşturmaya başlamalısınız.
  1.  Projeyi kendisini oluşturan parçalara bölün.
  2. Parçaları en temel adımlara ulaşıncaya kadar parçalamaya devam edin.
  3. Her temel görevin ne kadar zamanda tamamlanacağını tesbit edin.
  4. Görevleri sıraya koyun.
  5. İhtiyaç duyacağınız insan kaynaklarını tesbit edin ve maaliyetini çıkartın.
  6. İhtiyaç duyacağınız finansal kaynakları tesbit edin.
  7. Varsa ihtiyaç duyabileceğiniz diğer kaynakları tesbit edin ve maliyetini çıkartın.
  8. Tesbit ettiğiniz kaynaklarla irtibata geçerek, gerçekten faydalanabilecek olduklarınızı belirleyin ve planınızı ona göre yenileyin.
  9. Planınızı tekrar gözden geçirerek ihtiyaçlarınıza cevap verip vermediğinden emin olun.
  10. Projeyi hayata geçirip geçirmemeniz konusunda emin olun.

Proje planınıza ayrıca ortaya çıkabilecek beklenmedik sorunlara karşı mutlaka risk payları eklemelisiniz. Bunun en verimli yöntemi, biraz zaman alacak olsa da projenin tüm unsurlarını tek tek ele alarak, ortaya çıkabilecek beklenmedik durumları hesap etmektir. Projenize dahil etmeniz gereken risk payları genellikle zamanın uzaması, bütçenin aşılması vb durumlardır. Projeye hemen başlamak için planlama yapmak kısmını atlama baskısından kurtulun. Planlama için harcayacağınız zaman, projeyi hedeflendiği gibi ortaya koyduğunuzda tasarruf edeceğiniz zamana göre kendisini defalarca amorti edecektir.

Projenizi başarıyla tamamladınız. Bu noktada cevaplamanız gereken önemli bir soru daha vardır. Yürüteceğiniz tek proje bu mu?

Sorunun cevabı hayırsa, hemen atmanız gereken önemli birkaç adımı utumayın.
  • Neleri yapmayı sürdüreceksiniz? Neler iyi gitti ve sonraki projenizde yine yapacağınız şeyler ne?
  • Neleri yapmaya son vereceksiniz? Neler kötü gitti ve bir sonraki projenizde neleri farklı yapacaksınız?
  • Neleri yapmaya başlayacaksınız? Bu projede yapmadığınız ama sizin için verimli olacağını sonradan farkettiğiniz neler var?
  • Öğrendiğiniz ve bir sonraki sefer tekrar kullanacağınız hatırlanması gereken başka şeyler var mı?


Unutmayın iyi projeler nihai sonuç aklınızda olarak başlar.

Kaynak: Adım Adım Proje Yönetimi – Richard Newton

Girişimcilik Danışmanı ve Strateji Planlama Uzmanı

Pelin Aslan

Yazarla irtibat için: pelin@dpdanismanlik.com

5 Mart 2012 Pazartesi

İş dünyasında Networking

İş dünyasında, aynı amaçtaki insanların birbirine yardım etmek ve bilgi paylaşımı için bir araya gelmesine networking adı verilir. Türkçe terminolojide biz buna çevre edinmek diyoruz. Sizin için önemli olabilecek bağlantılarla tanışırken, kendinizi doğru şekilde tanıtmak için yaptığınız otuz saniyelik konuşmanın ismi asansör konuşması (elevator pitch) dır. Karşınızdaki kişiyle bir daha, tekrar uzun sohbet etme imkânı bulamayabilirsiniz, bu yüzden her durum için işinizi anlatan düzgün ve sonuç odaklı cümleler cebinizde olmalı. Ne yaptığını doğru anlatamayan insanlar, karşılarındakinin kendilerini anlamasını bekleyemezler. Özellikle, iş dünyasında insanların sizi yaptığınız işle özdeşleştirmesini sağlayacak, anahtar kelimelere sahip olun. Bunlar sizin diyalogunuzun vazgeçilmezleri olsun. Bu her karşılaştığınız kişiyle, her zaman ve her yerde yapabileceğiniz bir şey olmalıdır. Woody Allen, "başarının yüzde sekseni, insanın kendini göstermesidir" der. Var olmak, görünür olmaktan geçer. Bunun için katıldığınız toplantılarda ve networking aktivitelerinde yapmanız gereken ve yapmamanız gereken belli başlı yazılı olmayan kurallar vardır. Şimdi bu kurallara göz atalım:
1. Benim bundan çıkarım ne? Networking, iş dünyasında olan ancak bir arada çalışmayan insanları bir araya getirmek için tasarlanmıştır. Burada amaç direk satış yapmak, reklam yapmak veya fırsatçılık değildir. Müşteri edinmeye çalışmak yerine ucu açık sorularla kendinizi ve yaptığınız işi anlatmayı deneyin.

2.Nicelik değil niteliğin önemi: Bulunduğunuz ortamdaki herkesle tanışıp kendinizi tanıtamazsınız. Hedefiniz, otuz kişilik bir ortamda on kişiyle tanışmak, kendinizi anlatmak ve onları anlamak olmalıdır. Burada amaç, birbirinden farklı insanların içinde bulunduğu, yarar sağlayacak ve etkin bir network kurmaktır. Bunun için, açık, sade ve net anlatımlara yönelin.

3.Paylaşmanın Etkisi: Çoğu insan bilgisini paylaşmaktan kaçınır. Genel kanı, bilgiyi doğru zamanlarda kullanırsan ve kendine saklarsan, vazgeçilmez kişi olacağındır. Networking'te ve yeni insanlarla tanıştığımız her ortamda sadece konuşmayın, aynı zamanda deneyim aktarın. Karşınızdakine deneyim aktarmak sizin güçlü yönlerinizi de ortaya çıkaracaktır. Bu konuyla ilgili çok sevdiğim bir söz var "bilgiyi kullanırsan büyürsün, bilgili paylaşırsan efsane olursun" Paylaşmaktan kaçınmayın.

4.Köprü Kurmak: Hayatımız boyunca ilişkilerimizi derinleştirmek için uğraşırız. Sık görüştüğümüz kişilerle zaten güçlü bağlarımız oluşmuştur. Networking'ler de tanışacağınız kişiler sizin, yeni köprüler kuracağınız, uzun vadede daha yakın olacağınız kişilerdir. Bunun için biraz emek harcamanız ve iletişimde kalmanız gerekmektedir.

5.Ayrıntılarda Boğulmak: Networking'te, kendinizle ilgili vereceğiniz bilgiler karşınızdaki kişi için; siz ve ne yaptığınızla ilgili ana fikir sağlayacaktır. Anlattıklarınız, karşınızdaki kişinin dikkatini çekmeli ve ihtiyaçlarına yönelik bilgiler içermelidir. Karşınızdaki kişinin soruları ve ilgi alanları sizin bahsedeceğiniz ayrıntıları belirlemedir.

6.Tanıdık Simaların Çekimi: Yeni bir ortama girdiğimizde, eğer tanıdık bir sima varsa hemen o kişinin yanına gideriz ve diğer insanlarla tanışmak yerine önceden tanıdığımız, güvenli sularda vakit geçirmeyi yeğleriz. Bu çok tipik bir networking hatasıdır. Siz orada yeni insanlarla tanışmak için bulunuyorsunuz. Tanıdığımız kişilere hal hatır sorduktan sonra, yeni kişilerle tanışmak için harekete geçin.

7.Ortak Yönlerin Keşfi: İnsanlar kendilerine benzeyen insanları sever ve onlarla yakınlık kurarlar. Bu kaçınılmaz bir şeydir. Networking'te, yeni tanıştığınız kişilerle ortak ilgi alanlarınızı, tanıdığınız kişileri, varsa üye olduğunuz dernek ya da kuruluşları bulmaya çalışın. Keşfettiğiniz ortak yönler, sizin birbirinizi daha iyi anlamanıza ve yakınlaşmanıza sebep olacaktır.

8.Dinlemenin Gücü: İyi bir networker olmak için sahip olunması gereken en önemli özelliklerden biri iyi bir dinleyici olmaktır. Karşınızdakinin anlattıklarına ilgi göstermeniz ve sorular sormanız işinizi kolaylaştırır. İnsanlar sizin ne kadar iyi bir dinleyici olduğunuzu anladıkça, kendilerini daha çok anlatacaklardır.

Eskiden "hamili kart sahibi yakınımdır" diye kullanılan ve kartvizitlerin arkasına yazılan bir cümle vardı. Bugünün iş dünyasında uzun soluklu ve iyi diyaloglar kurmak hâlâ önemini korumaktadır. Kişisel networkunuzu kuvvetli tutmanız ve yeni insanlar tanımanız, size yeni iş kapıları, yeni pazarlar ve hatta ortaklıkların kapılarını açabilir. Yeni ilişkilerinize başlarken fikir alışverişleri yapmak, beklentisiz yardımlaşmak ve karışınızdakine kendi networkunuzu sunmanız çok faydalı olacaktır. İyi bir networke sahip olan kişi rekabet avantajı elde etmiş demektir. Bu iletişimi güçlü tutmak için ise düzenli ilişkiler, karşınızdaki kişiyle samimi ve doğru bilgi paylaşımı çok önemlidir.
Sizde networkünüzü kurarken bu kuralları uygulamanız ve geliştirmeniz dileğiyle.

Duygu Eren
Stratejik İletişim ve Kariyer Danışmanı

Yazarla iletişim için: duygu@dpdanismanlik.com

Twitter: www.twitter.com/duygeren
28.02.2012 Sabah.com.tr

DUYURU

D&P Danışmanlık kurucu ortağı Duygu Eren, 29 Şubat Çarşamba, saat 13:00 'de Doğuş Üniversitesi'nde, genç girişimci adayı öğrencilerle biraraya gelerek "Girişimcilik ve İş Dünyası"nı anlattı.



"Gençler Gelecektir"

Sabah.com.tr'nin girişimcilik yazarı Duygu Eren, Youthholding CEO'su Emrah Kaya ile röportaj gerçekleştirdi.


Global Girişimcilik haftasında en ilgili çeken konuşmacılardan biri Emrah Kaya olmuştu. Başarılı girişim hikayesi olarak, gençler üzerine konumlandırdığı şirketinin öyküsü beni çok etkilemişti. Tarkan konseriyle başlayan sermaye oluşturma hikayesini dinlerken, başarısının, fark yaratmak ve hedef kitlesini iyi belirlemekten geçtiğini kavradım . Nüfusunun yarısından fazlası otuz yaşın altında olan ülkemizin geleceğini gençler belirliyor. Gençlere yatırım yapan her zaman kazanmakta. Aşağıda kendi girişimcilik hikayesini okuyacağınız Emrah Kaya bu açığı ve değeri önceden görmüş biri. Sizleri bu keyifli röportajla baş başa bırakıyorum.

Eğitiminiz ve geçmişinizi öğrenebilir miyiz?

1979 Ankara doğumluyum. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü'nden 2002 yılında mezun oldum. Üniversite hayatım boyunca 4 farklı derginin genel yayın yönetmenliğini yaptım ve kurumların üniversitedeki pazarlama faaliyetlerinden sorumlu İşletme Kulübü'nün Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttüm. 
Bu işe başlamadan iş hayatında tecrübeniz oldu mu, nerelerde çalıştınız?
Öğrencilik dönemimde oldukça aktiftim; derslerin yüzde onuna girer geri kalan zamanımı da İşletme Kulübü'nde harcardım. Kariyer günlerinde okulumuza gelen işadamlarıyla ilişki kurar, ne öğrenirsem kârdır mantığıyla her işi yapardım. Kulüp başkanlığı yaptığım dönemde çıkardığımız dergilerin yönetimini üstlenir, editörlüğünü yapardım. Bu sayede "CMYK", "RGB" gibi kavramların ne demek olduğunu öğrendim. Kısacası üniversite hayatının bana sadece teorik anlamda değil pratik anlamda da büyük katkısı olduğunu söyleyebilirim. Bütün yaz dönemlerini de dolu dolu geçirmeye özen gösterirdim. Tekstil şirketlerinden Coca Cola'ya kadar farklı birçok yerde stajlar yaptım.
Bu işe başlama fikri nereden geldi ve nasıl gelişti?
Nestle, o dönemlerde üniversite gençliğine ulaşmaya çalışıyordu. Teklif üzerinde bütün üniversitelerde Nestle adına organizasyonlar yapmaya başlayarak bu işe girdik. Bu şekilde, şirket kurma kavramıyla tanışmış olduk. Sonunda küçük bir derici hanında kendimize küçük bir dükkan tutarak şirketimize de Emrah Kaya ve Ortakları adını verdik.
Ne kadar sermayeyle ve nasıl bu işe başladınız?
Nestle ile üniversitedeki Nescafe etkinlikleri için 26 kampüslük anlaşma imzalayacaktık ama sermayemiz yoktu. Umutsuz şekilde televizyon izlerken, Tarkan'ın sahnede elinde dansöz zilleri ile Kuzu Kuzu isimli şarkısını söylerken çaldığı dansöz zillerini gördük. Bu zillerden satarsak sermayeyi yaratabiliriz düşüncesiyle 4 bin zil satın aldık. Hatta zil alacak para olmadığından eski ortağımın Şahin marka otomobilinin ruhsatını rehin bıraktık. 15 kuruşa aldığımız zilleri Tarkan konserlerinde 4 TL'ye satarak 16 bin lira kazandık. O para bizim sermayemiz oldu.
Ekibinizi nasıl kurdunuz ve şu an kaç kişi çalışıyor?
Youtholding büyüdükçe ekibimiz de büyüdü. Bir elin parmağı kadar insanla başladığımız bu yolda, 110 kişinin çalıştığı bir şirket haline geldik. Orta ve üst düzey yöneticimizin toplam sayısı ise 13.
Gençlik alanında Türkiye'de boşlukları gördükçe, o boşlukları dolduracak aksiyonları alıyoruz.

Markanızın ismi nereden geliyor?

Youtholding, gençlere yönelik 360 derece hizmet veren bir şirketler grubu. Aynı zamanda yapısı gereği da genç bir şirket. Çalışanlarımızın büyük çoğunluğu 30 yaş altında. Bu nedenle Youtholding isminin bizimle birebir örtüştüğünü düşünüyoruz..
İşe başlarken finansman veya rehberlik anlamında destek gördünüz mü?
İşe başlarken 2001 yılında bugünkü piyasa koşulları ve mentorlük gibi fırsatların çok olduğu bir dönem değildi. Sadece sektördeki tecrübeli kişilerden fikir alarak ilerledik.
İşinizde sizin için çıkış noktası sayılabilecek bir zaman dilimi veya yardım eden kişi oldu mu?
Üniversite 3'üncü sınıf öğrencisiydim. İstanbul Ünivesitesi İsletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü öğrencisi olmanın çok faydasını sağladığımı söyleyebilirim. En önemli dönüm noktası öğrenci kulüplerinden birisinde, İşletme Kulübü'nde yöneticilik yapmam ve kulüp başkanlığının bana kazandırdığı bakış açısıdır diyebilirim. Kariyer Günleri, hazırladığımız dergi, markalı organizasyonlar çok faydalı olmuştur başlangıçta tecrübe olması açısından.
Şu an markanızın yönetimini nasıl yapıyorsunuz?
Youtholding bünyesindeki 6 farklı marka, Youtholding'in en değerli varlıkları. Hepsi gençlik markaları. Farklı sektörlerdeki şirketlerin gençlere ulaşmak için farklı alanlarda hizmet alabildikleri markalar. Hepsinin dinamik, yenilikçi, yaratıcı, genç, farklı, yeni nesil konumlanmaları için stratejiler hayata geçiriyoruz. Çok zor olduğunu söylemek doğru olmaz. Zaten markalarımızın ruhunda bu değerler var. 360 derecede tüm iletişim çalışmaları hayata geçiriyoruz. Bu sayede Youtholding ve markalarından; Endeavor, Harvard Business School, European Business Awards, Dubai Youth & Sports Authority gibi birçok uluslararası kurum kısa süre içerisinde haberdar oldu.
Bu noktaya gelmenizin kısaca hikayesi nedir?
2001 yılında gençlerin önemli bir hedef kitle segmenti olduğu fikrinden hareket ederek Youtholding'in ilk şirketi ve Türkiye'nin ilk gençlik ajansı olan The Uniclub'ı kurduk. Aradan geçen 10 yıl içinde 5 şirketli bir holding haline geldik. Bugün; Youth Marketing felsefesini, bakış açısını ve faydalarını kurumlara anlatan ve bir kanaat önderi olarak bu gelişimin öncülüğünü üstlenen bir şirket durumundayız.
Markanız şu an nasıl kendi sektörünüzde, rakiplerinize göre nasıl konumlandırırsınız?
Gençlerin günlük rutinleri, medya tüketim alışkanlıkları, cüzdanları ve harçlıklarının nereye harcandığı, eğitim, kariyer ve işsizlik sorunları vb. birçok konuda Youth Research'ün yaptığı gençlik araştırmaları ile bilgiye ulaştığı, The Uniclub'ın sahada gerilla etkinlikleri gerçekleştirdiği, Youth Media'nın dijital kanallarda gençlik iletişimi yaptığı, Eğitişim Kariyer Enstitüsü'nün, Business School gibi kapsamlı eğitim programları ile onları iş hayatına hazırladığı ve HR departmanlarının ihtiyacı olan genç ve yetenekli insan kaynağını bulduğu geniş biz uzmanlık alanı yaratıyoruz. Tüm bu şirket ve faaliyet alanları bir araya geldiğinde 360 derecelik gençlik uzmanlığı kavramı ortaya çıkıyor. Bu ölçüde bir uzmanlığa sadece ülkemizde değil; içinde bulunduğumuz coğrafyada, Ortadoğu'da sahip bir şirket yok. Youtholding, içinde bulunduğu coğrafyanın en güçlü gençlik şirketi konumunda.
Sizce, sizin başarınızın sırrı nedir?
Genç kalmak. Gençlik segmentine yönelik iş yapıyorsanız; gençleri doğru anlamak, gündemlerini takip etmek için genç hissetmeniz gerekiyor. Sadece bireysel değil, kurum olarak Youtholding 10'uncu yaşına rağmen heyecanını kaybetmeyen, genç kalmayı bilen bir şirket.

Gelecekte nasıl büyümeyi hedefliyorsunuz?
Dubai'de Nissan ve Microsoft'la çalışmaya başladık; X box'ın tanıtımını yaptık üniversitelerde. Dubai spor bakanlığına hizmet vermeye başladık. Kozmopolitik bir dünyada çok güzel işler yapmaya başladık, acemiliğimizi atıyoruz. Biz aslında burada var olan tüm işleri o bölgelere adapte etmeye, yeni müşterilere lanse etmeye başlıyoruz. Bunun gibi birçok projelerde de yer alacağız, uluslararası çalışmalarımızı genişleteceğiz.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Çok erken kalktığım söylenemez. 08.00-09.00 arası günüm başlar ve çok geç saatlere kadar devam eder. Genelde gece 01.00-02.00'den erken yatmam. Gün içerisinde her Youtholding şirketinin var olan toplantılarına ekiplerimizle birlikte iştirak ederim. Elimden geldiğince süreçlere katkımın olması için zamanımı geçiririm. Özellikle yaratıcı toplantılar ve yeni işlerin ortaya çıkması için yüksek motivasyonla hep birlikte çalışırız. Müşterimiz bizim için ortak demektir. İhtiyaçlarını hep birlikte sahiplenir ve çözümleriz, bir takım gibi çalışırız. Sanırım bu sinerji ve ruh bizi 10 yılda Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'nın en büyük gençlik iletişimi grubu haline getirmiş vaziyette.
Sektörünüz, Türkiye'de sizce nereye gidiyor?
Türkiye genç nüfus oranı olarak dünyadaki sayılı ülkelerden birisi Türkiye nüfusunun %51'i 28 yaş altı… Bu oran çevre coğrafyalara bakıldığında en yüksek enerjiye sahip ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor. Türkiye genç nüfusunun büyüklüğünün yarattığı bu fırsatı gelişime ve büyümeye olanak sağlıyor. Türkiye'deki markalar da gençlik segmentinin gücünün artık farkında. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda da sektörün katlanarak büyümesini öngörüyoruz.
İlgi alanlarınız nelerdir, nelerdir beslenir ve ilham alırsınız? Ne okur, ne seyreder ve neyi takip edersiniz?
Dünya'da takip ettiğim sayılı yeni iş modeli platformu vardır. Haftalık 40-50 farklı blog ve web sayfasını takip ederim. Sosyal medyada takipçilerim ile vakit geçirir ve yeni bakış açıları yakalamaya çalışırım. Beslenmek için ihtiyacım olan wired, fast company, adplanet gibi mecraların dergilerini iPad'imden takip ederim. Çok televizyon seyrettiğim söylenemez. Yeni yeteneklerin ortaya çıkarıldığı programları takip etmeye çalışırım.
Türkiye ve dünyadaki girişimcilerin farklar ve benzerlikleri sizce nelerdir?
Dünyada girişimcilik çok daha sermayeye yakın bir kavram. Türkiye'de yeni yeni bu formatı kazanan girişimcilik çok daha prematüre şu anda. Güzel yolda olduğunu söylemek mümkün tabi. Ailelerin özellikle girişimciliğe bakış açılarının yumuşaması ve çocuklarının aksiyon alması için engel olmamaları gerekiyor. Melek yatırımcıların daha girişimcilerle entegre olabileceği, artık ilk yatırım sırasında ki güzel fikirlerin birer start-up olmakla yetinmeyeceği iş planları olması gerektiği kesin. Bu konuda biz tecrübeli girişimcilerin rol modeller olarak topluma yönlendirici olmaları önemli bir eksiği kapatacaktır. Global girişimcilerin dünya markası olma potansiyelleri çok yüksek. Türkiye'de ise genelde yerel markalar yaratmak üzerine gidiyor tüm iş planları.
Yeni girişimcilere destek veriyor musunuz?
Ülke ekonomisine katkı sağlayacak, bir adım ileriye taşıyacak her girişimi, elimizden gelen ölçüde destekliyoruz. Girişimci olmak isteyen gençlerle her fırsatta bir araya gelerek tecrübelerimi paylaşmaya çalışıyorum. Zaten günümüzde gençlerin en büyük sorunlarından birisi yönlerini tayin edememeleri. Onları seçimlerinde destekleyecek, onlara rehberlik edecek birilerini arıyorlar. Elimizden geldiği ölçüde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ayrıca Youtholding bünyesindeki Eğitişim Kariyer Enstitüsü, girişicilikle ilgili sertifikalı eğitim programları sunuyor. Bu programlarda kendi alanlarında uzman isimler bilgi ve birikimlerini gençlerle paylaşıyor.
Size ilham verene beğendiğiniz girişim ve girişimciler kimler?
Takip ettiğim ve beğendiğim elbette çok fazla isim var. Ama en beğendiğim isim sorulduğunda Apple'ın efsane yöneticisi Steve Jobs diyorum. Düşünüş tarzı ve inovatif yaklaşımlarını çok beğeniyorum. Girişimciliğe adım atmaya hazırlanan gençler mutlaka bu ismin hayatını bilmeli ve kitabını okumalı.
Girişimciler başarılı olmak için neleri yapmalı ve neleri yapmamalı?
En önemli unsurlar vizyoner bakış açısı ve cesaret. Girişimci olmak için inovatif ve yeni fikirler üretebilmek çok önemli. Fikir üretebilmek için ise yeterli altyapıya, yani genel kültüre sahip olmak gerekiyor. Elbette dünya ve Türkiye'deki gelişmeleri takip ederek, toplumun nabzını tutmak da gerekli.
Türkiye'deki girişimcilik kültürü geçmişte nasıldı, şimdi nereye gidiyor?
Türkiye'deki gençler arasında her geçen gün artan bir girişimcilik trendi var. Bu trend onların arasında hızla yayılıyor. Eskiden girişimcilik çaresizlik durumunda başvurulan bir yol halindeyken şimdi ise daha tutkulu fikirlerinin arkasından koşan gençler görmeye başladık. Y Jenerasyonu olmanın getirdiği avantaj ve dezavantajlar olduğu kesin. Ama tüm bunları doğru harmanlamak ve başarıya çevirmek bizim elimizde.
Sizin girişimcilik alanında başarılı olarak gördüğünüz sektörler neler?
Türkiye'de e-ticaret ilk sırada geliyor. Fakat çok daha farklı alanlarda çok daha büyük fırsatlar var. Gençler, Youtholding'den bu konuda destek alabilir ve Eğitişim Kariyer Enstitüsü'ndeki yetkililere twitter'dan danışabilirler.
Her potansiyel işadamı ve girişimcinin sizce alması gereken eğitim, katılması gereken seminer ve kişisel gelişim programlar nelerdir?
Biz Eğitişim Kariyer Enstitüsü'nde YOU: ENTREPRENEUR isimli bir girişimcilik programına sahibiz. Sonrasında melek yatırımcılarla buluşturduğumuz, başarılı girişimcilerden rol model olarak dersler aldıkları, finans, pazarlama, satış, ilişki ve network yönetimi, liderlik gibi birçok konuda kendilerini geliştirdikleri bu programdan çıkar çıkmaz girişimine başlamak mümkün. Bugüne kadar birçok girişimciye yol gösterdik. Bu programdan mezun olduklarında iirket kuruluş işlemleri dahi çok daha kolay oluyor.
Gelecekle ilgili kendi hayaliniz ve stratejiniz nedir?
Çok hızlı büyüyoruz ve daha da büyüyeceğimizi, gençlik denince dünya'da akla gelen ilk marka olacağımızı çok iyi biliyoruz. Az kaldı... Farklı milletlerden gençleri bir araya getiren, arama toplantıları yapan, markalara global yön gösteren bir gençlik holdingi olma yönünde ilerliyoruz.
Duygu Eren
Stratejik İletişim ve Kariyer Danışmanı

Yazarla iletişim için: duygu@dpdanismanlik.com
21.02.2012 Sabah.com.tr

A.Ş.K. Girişimi

"Birgün, Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;

Bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana...

Peki bana ne kadar aşıksın der;

Mevlana hanımına şöyle der;

Sen benim; Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevişim,

Bir adım gelene on adım gidişimsin..

Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin..

Sen benim; Bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,

Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin,

Ve kapanmayan avuç içimsin..."

Mevlana'nın bu hikayesinden hep harika bir evlilik yemini olur diye düşünmüşümdür. Sevmek, sevilmek, karşınızdakine inanmak ve güvenmek. İnsanların ortak dil olarak "ilgisizceyi" konuştuğu günümüzde ne kadar yüce ve değerli kalıyor. Bugün, hayatımızdaki aşk, sevgi ve ilişki kavramlarını çok derin düşündüğümüz bir gün, bugün sevginin günü; 14 Şubat. 14 Şubatlar bahanedir sevene. Kırgınsa barışmak için, seviyorsa söylemek için sebeptir. Tüketim toplumu olduk, bugün hediye almayın, bunlar kapitalizmin oyunları gibi lafları hep kulak ardı etmişimdir. Tüketmek illa karşındakini hediyelere boğmak demek değildir, böyle günler bazen hepimizin ihtiyacımız olan sebepleri bize sunar.

Bugüne kadar yazılarımda hep girişimcilikten bahsettim. Bir an durup düşününce aslında en değerli ve şablonu olmayan girişimin "aşk" olduğunu fark ettim. Aşk girişiminin karşılığında sevilmeme riski, sevip kavuşamama riski, sevip ayrılma riski, kalbinin darmadağan olma riski taşır. Hep inandığım bir şey var ; o da aşk cesurları sever. Hayatta önemli bir adımı atmamız için ihtiyacımız olan yirmi saniyeyken, aşık olunca o cevval insan gider yerine dili tutulan, konuşamayan biri gelir. Kafamızda evirip çevirip kurduğumuz cümleler buhar olur uçar gider. Heyecanlanırız, hata yapmaktan korkarız, karşımızdaki zayıf yönlerimizi görsün istemeyiz, istediğimiz olmayınca hırs yaparız., istediğimiz olunca naz yaparız..Yaparızda yaparız ve planlar yaparız. Girişimcilikte, hep iş planı ve stratejinin gerekliliğinden bahsediyoruz ama aşk plan sevmez, güzel niyetleri sever. İnsan ilişkilerini ilerleten, uzun uzun kafa patlatılan stratejiler, kurgular değil, doğallık ve spontanlıktır. Verdiğimiz kadar alamayabiliriz, bazen hiçbirşey bize yetmeyebilir ancak bir şeyden eminim; aşkla geçirilen yaşam boşa geçmemiş bir yaşamdır. Einstein görecelik (izafiyet) teorisinde, zamanın evrenin farklı noktalarında farklı hızlarla aktığını, hatta durabildiğini göstererek, mutlak bir kavram olmadığını, değişken bir algı olduğunu ispatlamıştır. Benim bu teoriye yapmak istediğim minik bir ekleme var. Sevdiğinizle geçirdiğiniz beş saatlik zaman, sizin dünyanızda gerçekte yarım saate denk gelebilir. Algı, aşkta daha da değişkendir. Ayrılık vakitleri hep çok uzun ve zor gelir. Ne kadar çok zaman geçirsilse de, zaman hiç yetmez. Birçok kez hayalkırıklığına uğrasanızda, üzülsenizde, sonuçlarını bilsenizde tekrar seversiniz. "Çok kırıldım, kalbimin kapılarını kapattım" dersiniz ama o tatlı heyecanlar sizi sarmaya başladığında, yeminleriniz bozulur. Geleceğe dair ve ümitleriniz vardır. Yaşamaya yeniden başlarsınız.


Bütün girişimler hayalle başlar. Aşk, hayal kurmaz ama hayal kurdurtur. Bu hayallere göre mutlu oluruz, mutsuz oluruz, hayalkırıklığına uğrarız, hayalkırıklığına uğratırız. Bazen o hayaller gerçek olur, bazen gerçekler o hayalin yanından bile geçemez. Aşk, her gün emek ister, sadakat bekler. Severek, hayatımızın en büyük risklerinden birini göze alarız. " O, benim için neleri göze alıyor ", "Beni ne kadar seviyor?", " Umarım doğum günümu unutmaz ", " Sevgililer gününde bana ne hediye alacak? ", " Arayacağım dedi, iki saat geçti hala aramadı ", " Beni sevdiğini söyledi acaba gerçekten seviyor mu? ". İnsanlar o kadar çok birbirini sınıyor ve ilişki konuşuyorlar ki, sınamaktan ve konuşmaktan yaşamaya vakit kalmıyor. Neruda, " seni sevdiğimi anlayacaksın, sevmediğim zaman " diyerek ne güzel söylemiş. Umarım hiç kimsenin gerçekten sevildiğini anlaması için bu şekilde ikna edilmesi gerekmez.
Peki, güller, balonlar, kırmızı kalpler..hepsi bugün tüketim toplumunun olsun. Ama, siz " 14 Şubat " bahanesini kullanın ve içinizdekileri bugün söyleyin, denemeden bilemezsiniz, yaşamadan göremezsiniz.

Duygu Eren
Stratejik İletişim ve Kariyer Danışmanı

Yazarla iletişim için: duygu@dpdanismanlik.com
Twitter: www.twitter.com/duygeren
14.02.2012 Sabah.com.tr

WEB SİTEMİZ YENİLENDİ



www.dpdanismanlik.com





GİRİŞİMCİLİK 

Bir fikriniz var ve kendi işinizi kurmak istiyorsunuz; ancak nereden başlayacağınızı bilmiyorsunuz...

- Fizibilite çalışması: iş fikrinizin uygulanabilirliğini ölçmek

- İş Planı: fikrinizi tanıtmak ve iş fikrinizi hayata geçirdiğiniz andan itibaren, işlemeye başlayacak olan sürecin kısa ve uzun vadeli olarak hazırlanması

- Pazar Araştırması: girmek istediğiniz pazarı tanımak, rakiplerinizi tanımak ve ölçümlemek, pazarın size hazır olup olmadığını tesbit etmek

- Finansman: nakit akışınızı yönetmek, sermaye ihtiyacınızı belirlemek, finansal kaynak ve/veya desteklere ulaşmanın yollarını keşfetmek

Girişiminiz tutkunuzsa; gelin bütün bunları sizin için ve sizinle birlikte yapalım. Bize danışın. Girişimcilik yolunda başarıya ulaşın.
                                                                 KURUMSAL GİRİŞİMCİLİK 


Girişimcilik, yeni fırsatları görmek ve innovasyon peşinde olmak demektir. Ancak girimci olmak için illa kendi şirketinizi kurmanız şart değildir.
Biz, çalıştığınız firmada da “girişimci” olabileceğinizi savunuyoruz. Çalıştığınız şirkete yenilikçi stratejiler geliştirmeniz için sizlere destek veriyoruz.

- İş fikrinizin ve/veya öngördüğünüz fırsatın değerlendirilmesi ve geliştirilmesi

- Yaratıcı açıyı geliştirmek

- Gerekli Pazar araştırmalarının yapılması

- İş modeli tesbiti

- Sunum ve tasarım çalışmaları

Unutmayın, şirketinize kattığınız değer, kendinize yaptığınız önemli bir yatırım olabilir.